New York, New York!

New York, New York!

New York… Dünyanın başkenti…

Hemen hemen hergün yolumuz New York’tan geçiyor aslında. Seyrettiğiniz bir filmde kalabalık sokakları, ya da haber bülteninde uçak çarpan binları ile sürekli gündemdedir New York. Hiç gitmeseniz bile en azından Time Square, Emepire State Binası, Özgürlük anıtı, Harlem ya da Manhattan’ı avucumuzun içi gibi biliriz neredeyse! Türk öğrencisi İstanbul’da kaybolur, ama New York’da asla…

Ben New York’a giden Work and Travel öğrencilerinin ağzının açık kaldığına, çok şaşırdıklarına falan asla inanmıyorum. Ya siz?

İngiltere’ye gitmek isteyen herkesin söze Londra’dan başlaması gibi, Work and Travel öğrencilerinin de başlangıç noktaları New York olur her zaman.

“New York’ta işiniz var mı?”

New York’a ilk gittiğimde çok etkilendim. Kendimi özel biri olarak hissettim. Hatta kafamdan “2 çeşit insan vardır…”diye geçirmedim bile değil, “New York’a gidenler ve gitmeyenler”. Ama bu büyü inanın 2. gün bozulmaya başladı. İlk günün gazıyla klişeleşmiş her yeri gezdikten, bir sürü gökdelenli ve özgürlük anıtlı fotoğraf çekildikten sonra, gözümdeki perde kalktı ve gerçek New York’u görmeye başladım. Aslında bu ilk kez telefonda konuşmaya çalıştığım an oldu. New York’da bir ana caddede cep telefonuyla konuşabilen, duyabilen, duyduğunu anlayabilen varsa helal olsun derim. İşte o an New York kafamın içinde “ötmeye” başladı.

Dünyanın en gürültülü şehri. Bahse girerim o gürültü uzaydan bile duyuluyordur. Caddelerinden her 5 dakikada bir siren sesleriyle ambulans ya da polis arabası geçen bir başka şehir de yoktur herhalde. Dikkatimi çeken bir başka konu ise, cebimdeki paranın ciddi bir hızla erimesiydi. Gerçekten de bu şehir, bir şekilde cebi boşaltıyor. Sanki bunun için programlanmış gibi her şey. Trafikten ise bahsetmeye gerek bile yok. Uçuşunuz akşam üzeriyse, sabah erkenden yola çıkın, ancak yetişirsiniz…

Bunları yazmamızın nedeni, New York diye yanıp tutuşan arkadaşlarımızı bir kez daha düşünmeye davet etmektir. New York çok güzel, çok heyacanlı, deli dolu bir şehir. Ama saatte 7-8, hatta 10 USD kazanan bir Work and Travel öğrencisi için asla böyle olmayacaktır.

New York’da 3 çeşit insan yaşar.

Birinci grup, turistlerdir. New York’un tadını onlar çıkartır. Üç beş gün gezer, para harcar ve bir sürü fotoğraf çektirip, hediyelik eşyalara yüzlerce dolar harcayıp ülkelerine geri dönerler.

İkinci grup, New York’da yaşayan, çalışan profesyoneller ve işletmecilerdir. Bunlar Amerikalılardır, orada doğan büyüyen ya da hayatlarının büyük bölümünü orada geçiren, belirli bir gelire sahip insanlardır. Onları ortalıkta pek görmezsiniz zaten.

Üçüncü grup ise şansını New York’da denemeye karar veren, her türlü işi yapıp para kazanmaya çalışan, ayakta kalabilmek için New York’un en ücra köşelerinde, varoşlarda konaklayıp para biriktirmeye çalışan, New York’da yaşamanın kurallarını benimsemiş insanlar; göçmenlerdir.

İşte bu yüzden yazın biraz para kazanıp eğlenmek için ABD’ye gelen Work and Travel öğrencileri için New York genellikle iyi bir seçenek değildir. Work and travel öğrencisinin New York’ta amacına ulaşabilmesi için gerçekten bol miktarda şansa ihtiyacı vardır.

New York, Amerika’ya giden herkesin görmesi gereken bir yer, ama uzun süre kalıp, çalışması gereken bir yer değil. Work and travel deneyiminizi çok daha uygun bir yerde yaşayıp, kazandığınız paranın bir bölümü ile tatilinizin son günlerini New York’da geçirmenizi tavsiye ediyoruz. İnanın o zaman New York tadından yenmez…